31 Mart Pazar günü meleğim ile birlikte, biraz geç bir saat de olsa öğle 12:20 Kadıköy – Adalar vapuru ile çıktık yola.Ama ne yolculuk… Ben bu kadar insanın bir gemiye sığdırıldığını görmedim, üstüne üstlük büyük bir kısmı da adalar’ın göründüğü geminin sağ tarafına yığılınca, hafiften yana yatarak geçirdiğimiz 1 saat 20 dakikalık yolculuk oldukça değişik bir deneyim oldu.Tabii pazar günü olmasına, havanın güzel olması da eklenince muhteşem bir kalabalık içerisinde bulduk kendimizi.Ha bir de o kadar çok yabancı vardı ki, kendi ülkemizde turist gibi hissettik kendimizi 🙂 Herkes kendi dilinde şarkılar söylüyor bir ağızdan, neşe içerisinde güle/oynaya mis gibi deniz kokusu ve manzarası eşliğinde  yolculuk ediyorlar.

Sırasıyla, Kınalıada, Burgaz Adası ve Heybeliada’ya uğradıktan sonra, son durağımız olan Büyük Ada’ya ulaştık.Kısa bir keşif gezisi sonrası bisiklet kiraladık.Saati 5 TL, günlüğü : 15 TL.Tabii biz günlük fiyatı akşam öğrendik ve saati 5 TL’den bisiklet kiraladık.Sonra bisikletlileri ve faytonları takip ederek, adanın içine doğru yol almaya başladık.

O sessizlik, o mis koku… Sadece insan ve fayton sesi duyuyorsunuz, muhteşem ve huzur verici bir ortam.Ormanda, ara ara denizi görerek 15-20 dakika kadar yola devam ettikten sonra adanın tam ortasına geldik.Burası bir bekleme, durma ve kalkma noktası diyebilirim faytonlar için, standart fayton gezisi buraya kadar.Orada kenarda tezgahlar var ve el işi ürünler, hediyelik ufak tefek eşyalar satılıyor, bir de çarşı var ufakça.Çarşının yanında asfalt yolun bittiği ve ormanın içine yukarıya doğru giden taşlı bir yol var.İnsanlar yukarıya doğru yürüyor, kimileri eşekler aracılığı ile gidiyor, bisikleti olanlar da bisikletlerinden inmiş, yavaş adımlarla ortamın keyfini çıkartarak yukarı çıkıyor…

Buyukada MapYolun başındaki Aya Yorgi Manastırı tabelasını görünce, insanların nereye gittiklerini anlamış olduk ve o adını duyduğumuz yeri biz de görelim diyerek çarşıdan 2 şişe su aldık ve bisikletlerimizden inip onları yanımıza alarak koyulduk yola…Arkadaş o yol nedir öyle, çık çık bitmiyor.Hava çok sıcak, suratlarımız pancar gibi olmuş, üzerimizde sadece t-shirt kalmış, üstüne bir de amele yanığı oluyoruz 😀 yarım saat yürümüşüzdür muhtemelen…Tabii yukarıya vardığımızda gördüğümüz manzara sonrası yaşadığımız tatmin duygusu ve mutluluk için değerdi bu yolu tırmanmak…Adanın en yüksek tepesi, dört bir yanınızda her şey ayaklarınızın altında, muhteşem bir İstanbul ve diğer adaların manzarası, hangi yöne dönseniz ayrı bir güzellik. (Fotoğraflarda görebilirsiniz…)

Bir süre oturup dinlendik ve muhteşem manzaranın tadını çıkarttık, sonrasında manastır’a girdik ve küçük bir tur attık.Çıkarken yorulduğumuz o yol şimdi gözümüze harika görünüyordu, çünkü bisikletlerimize atlayıp, hiç pedal çevirmeden hatta sürekli hafif hafif fren sıkarak bıraktık kendimizi aşağıya doğru giden o upuzun taşlı yola, sağ tarafımızda muhteşem manzara eşliğinde…

Sağ üst taraftaki haritadan bahsettiğim güzergahı görebilirsiniz.Harita üzerindeki numaralara göre, anlattığım yerleri sıralayacak olursam;

  1. İskele (başlangıç noktası)
  2. Bekleme noktası, çarşı, fayton durağı
  3. Aya Yorgi Manastırı (en yüksek nokta)

Kesik kesik noktalar ile belirtilmiş olan çizgi ise, bisiklet ile kat ettiğimiz yolu gösteriyor.Geç gitmemiz sebebiyle de fazla vaktimiz kalmadığı için burada gezimize son vererek, bisiklet turumuzun 2.saatinin sonuna yaklaşırken tekrar iskele’ye doğru yola koyulduk.Bisikletlerimizi teslim ederek, yemek yemek amacıyla küçük bir keşif turuna çıktık.

İskelenin hemen üstünde yer alan meydan’da bir çok döner ve kebap salonu mevcut.Tabii pazar günü ve harika bir hava varken yer bulmak biraz zor olduğu için, 15 dakikalık bir turdan sonra boş masa gördüğümüz mekana oturduk hemen.Yiyeceğimiz yemek; ekmek arası döner…Baktım döneri unutmuşlar sanırım ve bir tarafı biraz fazla kızarmış, hatta hafiften yanmış.Garson abimiz geldi, siparişi veriyoruz, dedim o yanık kısmından koymazsanız sevinirim.Cevap: Abi başka türlü pişmez ki bu, içi çiğ kalıyor :S haydaa, nasıl yani, yanmadan pişmez mi döner, ilk kez duydum 🙂 Neyse dönerimizi yedik, gayet güzeldi orası ayrı… Yanında da 1 kutu kola, 1 ufak şişe su aldık. Hesabı ödeyeceğiz, ben rahat rahat kalkmış kasaya yönelmişim, abim hesap nedir bizim diye sormamla 15 TL ‘yi duymam bir oldu.La 2 tane yarım ekmek tavuk döner yedik ya biz, 15 TL nedir? Demek ki neymiş, adada ekmek arası yemeyeceksin, aynı paraya iskele’ye yakın olan Dominos pizza’dan orta veya büyük boy pizza alır babalar gibi doyarsın…Neyse, yemeğimizi yedikten sonra indik aşağıya doğru (iskeleye doğru), üzerine dondurmalarımızı yemek üzere…

Adada dondurma ve içecek gayet ucuz.Tabii iskele’nin karşısındaki Mado gibi mekanlarda yemezseniz, aynı cadde üzerinde bir sürü dondurmacı mekan var ve topu 0,50 – 0,75 kuruşa satılıyor.Çok zengin dondurma çeşitleri ile kornet külah, çikolata ve ceviz sosuna batırılmış 3 top kocaman dondurmaya 2,50 TL ödüyorsunuz.Su da 1 TL fiyatla satılıyor genelde.Ayrıca bildiğimiz bir çok popüler yeme/içme mekanı Büyükada’da mevcut; Dominos Pizza, Kahve Dünyası, Mado vb.

Burgaz adası ve özellikle de Kınalı ada’nın sakinliğine ve huzuruna ise hayran kaldığımı da son olarak eklemeden edemeyeceğim.Orada yaşamak istiyorum 🙂

Akşam, sondan bir önceki vapur olan 18:10 Kadıköy vapuru ile dönüş yaptık.Yığınla insan adalardan ayrılırken, adaların yerlileri yavaş yavaş sahile çıkmaya başlamış, gidenlere el sallıyorlar ve onlara ait olan adalarının keyfini, huzuru ve sakinliğini asıl şimdi biz çıkartacağız, size güle güle dercesine neşe içerisinde, gülümseyen insanlar el salladılar gemiye.Biz ise, tadı damağımızda kalmış 5 saatlik bir ada gezisi ile, kısa süre içerisinde mutlaka tekrar geleceğimize dair birbirimize söz vererek bizi bekleyen İstanbul karmaşasına doğru çevirdik gözlerimizi…

Altta, adalardan bir kaç fotoğrafı görebilirsiniz;

 

Leave A Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir